Kayıtlar

Osmanlı Türk Toplumunda Edebiyat ve Resim Sanatının Doğuşu

Resim
  Osmanlı'da Edebiyat / Literatüre    Batı’da modernizm ile paralel olarak geliştiğini söyleyebileceğimiz ve dilimizde ‘’edebiyat’’ sözcüğünün karşılığını veren ‘’literature’’ kavramı, en genel anlamıyla bir metin sınıfı içinde yazılmış eserlerin tümüdür. Dilimizde genellikle ‘’tıp literatürü, mimarlık literatürü’’ gibi özellikle bir ilim dalı çerçevesinde kaleme alınmış metinlerin toplamı olarak nitelendirilir. Kelimenin terminoloji ve külliyattan günümüze edebiyat olarak evrilmesi, kitle iletişim süreciyle paralel olarak gelişmiştir.     Berna Moran’ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri adlı yapıtının ilgili bölümünde ele aldığı bir durum söz konusudur; ‘’edebiyat’’ kavramının iki ayrı kullanılışı. Berna Moran, durumu şu cümleleriyle özetlemiştir; ‘’ Bir adamın önüne iki yüz kitap koysanız; bunların içinde fizik, coğrafya, roman, kimya, şiir, felsefe, hukuk, tiyatro oyunları, matematik, sosyoloji kitapları bulunsa ve bu adama ‘’edebiyat kitaplarını bir tarafa ayır’’ deseniz, adam ed

Matrakçı Nasuh

Osmanlı padişahlarının hükmettiği, üç kıta üzerine yayılmış bu geniş coğrafyadan isimleri bilinen veya bilinmeyen pek çok dâhî çıkmıştır. Matrakçı Nasuh da bunlardan biridir.Aslen Bosnalı’dır; devşirme sistemine dahil edilerek İstanbul’a getirilmiştir ve enderunda eğitim görmüştür.  Rönesans aydınlarında sıkça karşılaştığımız çok yönlü olma durumunu karşıladığı için hezârfen olarak bahsedebileceğimiz Matrakçı Nasuh; Osmanlı sanatında topografik ressamlık olarak adlandırılan, belgesel nitelikte kent tasvirleri yapmış önemli bir nakkaş , padişahın yanında seferlere katılmış bir asker, matrak denilen savaş oyununu icat etmiş bir mucittir. Kendisinden söz eden kimilerince Osmanlı’nın Leonardo’su olarak anılır. Ayrıca, kendiyle aynı dönemde yaşayan çoğunluk gibi yazdığı eserlerde hayatı hakkında bilgi vermekten kaçındığından Doğu'nun ‘Leonardo Da Vinci’si olarak da anılır. Ona hezârfen sıfatının uygun görülmesine sebep olan tüm bu özellikler bir yana, Nasuh’un nakkaş kişiliği,

Ayasofya'nın İbadete Açılma Çabası Üzerine

Asırlarca iki farklı dinin gereklilikleriyle büründürülen bir yapı Ayasofya. Yapının zamanla uğradığı değişimlerin gözlemlenebilmesi için iç mekana girilmesine bile lüzum yoktur; gerek zamanın acımasızlığına uğramasıyla, gerekse dönemin egemen hükümdarları tarafından yapılan restorasyon ve eklemelerle ayakta kaldığı her bir dönemden iz taşır.  Yapının önceki dönemlerde koşullara bağlı olarak uğradığı fiziksel değişimler ve kimlik değişimleri; günümüz koşullarında incelenmekle sınırlı kalmalı, gerçekleşen değişimlerin yapıda gösterdiği reaksiyonlar üzerine durulmalıdır. Ayasofya, uğradığı her bir değişimle, içine eklenen her yeni eserle artık insanlık tarihi çerçevesinde değerlendirilmelidir.  İnsanlık tarihi için böylesine önem arz eden bir yapıyla ilgili verilecek olan kararlar aşamasında, başvurulması gereken ana disiplinler mimarlık ve sanat tarihi dir. Söz konusu yapı, 15 asırlık bir tarihe sahiptir, yapıyla ilgili alınan her bir karar aşamasında, bu gerçek göz ardı edilmemelidir

Hristiyan İnancında ve İkonografisinde Melekler

Resim
Hristiyan inancındaki melek kavramının incelenmesi için Eski Ahit ve Yeni Ahit temel kaynakları oluşturur. İncil'de melekler için Tanrı’nın oğulları, kutsallar topluluğu, ruhlar, koruyucu veya kutsal güçler olarak söz edilmiştir ve bunların hepsi Tanrı’yı yüceltmek ve O’na hizmet vermek için yaratılmışlardır. Tanrı’nın ordusu, hizmetkârlarından oluşan sınırsız sayıda meleklerden oluşur ve bunlar özel casus olarak hizmet verirler. Tanrı’nın dünya üzerine gönderdiği mesajı ileten taşıyıcılardır: ‘’Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. Melek onlara, ‘’Korkmayın!’’ dedi. ‘’Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. İşte size bir işaret, Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.’’  Luka, 2:9 Bireyleri, kiliseleri, sunakları, şehirleri ve ulusları korurlar. Kutsal Kitap’ta tahtları, prenslikleri, güçleri, erdemler

Uygarlık Kavramı

Uygarlık kelimesinin genel anlamıyla iki farklı anlam taşıdığı söylenilebilir. İlk olarak uygarlık kelimesi, doğal halin ve barbarlığın karşıtı olan bir durumu anlatmaktadır. Bu anlamıyla ‘’uygar toplum’’, ‘’uygar millet’’, doğal halinden çıkmış, ideal ölçüleri yakalamış bir topluluk olarak anlaşılmaktadır. Bu anlamıyla uygarlık, tıpkı paranın yerine geçip sembolize ettiği şeyin değerini bildirmesi gibi, ‘’uygar’’ olarak adlandırılan toplumun değer yargısını bildirir. Bir diğer anlamıyla uygarlık, bir toplumun kullandığı aletlerin, çalışma biçimleri ve yöntemlerinin, düşünsel ve sanatsa faaliyetlerinin ve örgütlenme biçimlerinin tümüdür. Server Tanilli ‘’Uygarlık Tarihi’’ adlı yapıtında söz konusu iki ayrı anlamın birinin diğerinden farklı olarak ‘’değer yargısı’’ bildirmesiyle, birbirinden iki farklı anlam olduklarını ifade ettiyse de, kendi fikrime göre iki anlam da değer yargısı taşımaktadır. İlk anlamıyla ‘’uygar’’ sözcüğünün söz konusu topluma biçtiği değerin meydana gelmesinin se

Antik Yunan ve Roma Mimarlığı

Resim
Yunanlılar kamusal ve kutsal mimari yapıtlarıyla hep gurur duymuşlardır; bu gururun İlkçağ’daki kaynağı, gösterişli ve kutsal olduğu herkesçe kabul edilen Atina Parthenon’udur. Antik Yunanlılar için Parthenon, özel bir başarı olarak değerlendirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğuna katıldıktan sonra Yunanistan Avrupalılar tarafından ender olarak ziyaret edildiyse de 18. Yüzyılın ortasında bir İngiliz heyetinin Parthenon değerlendirmesiyle eskilerin bu yapıya atfettikleri şan tescillenmiş ve bu durum Yunan mimarlığının yeniden canlanmasına yol açmıştır. Batı uygarlığı mimarlığı ve sanatının temellerini oluşturan Antik Yunan’ın da, diğer tüm uygarlıkların mimari üslup ve anlayışlarını oluşturduğu süreçlerde olduğu gibi, başka bir uygarlıktan esinlendiğini görürüz; Mısır. M.Ö. 750 – 350 yılları arasındaki dönemde ortaya çıkarılan ilk heykeller ve kolon-kirişli taş mimari eserler Mısır modellerinden uyarlanmıştır. Platon’un Epinomis’de yazdığı gibi, kendileri de bu durumu açıkça kabul etmektedi

Antik Yunan'da Mitoloji ve Felsefe

Antik Yunan'da Mitolojik Düşünüş   Yunan mitolojisi; tıpkı diğer mitolojiler ve dinler gibi, hayattaki tahmin edilemezleri kabul etmeyi ve onlarla baş etmeyi öğreten bir yöntemdir. İnsan, ilk olarak yeryüzüne süzülen damlaları, gökyüzünü beyaza boyayan şimşekleri, ayakları yerden kesen yer sarsıntılarını idrak etmeye ve anlam kazandırmaya çalışmıştır. Bu çaba sonucu ise uçsuz bucaksız bir tanrılar ve efsaneler dünyası ortaya çıkmıştır. Antik Yunanlılar’ın Yakındoğu’dan alıp kimi zaman ufak, kimi zaman büyük değişiklikler meydana getirerek kendi bünyelerine kattığı mitoslar da bu uçsuz bucaksız tanrılar ve efsaneler dünyasının önemli bir parçasıdır. Yunan dünyasında olup biten hemen hemen her olayın tinsel bir boyutu vardı fakat hiçbir merkezi kurum yoktu; içi vaazlarla dolu hiçbir kutsal kitap, doğru inanç ve davranış yorumu yapmaya yetkili bir papazlık kurumu yoktu. Fakat bütün bunların eksikliğini yerel tanrılar ve kültlerin çokluğuyla gideren, Yunan dünyasının tamamında paylaşıl