Ayasofya'nın İbadete Açılma Çabası Üzerine
Asırlarca iki farklı dinin gereklilikleriyle büründürülen bir yapı Ayasofya. Yapının zamanla uğradığı değişimlerin gözlemlenebilmesi için iç mekana girilmesine bile lüzum yoktur; gerek zamanın acımasızlığına uğramasıyla, gerekse dönemin egemen hükümdarları tarafından yapılan restorasyon ve eklemelerle ayakta kaldığı her bir dönemden iz taşır.
Yapının önceki dönemlerde koşullara bağlı olarak uğradığı fiziksel değişimler ve kimlik değişimleri; günümüz koşullarında incelenmekle sınırlı kalmalı, gerçekleşen değişimlerin yapıda gösterdiği reaksiyonlar üzerine durulmalıdır. Ayasofya, uğradığı her bir değişimle, içine eklenen her yeni eserle artık insanlık tarihi çerçevesinde değerlendirilmelidir.
İnsanlık tarihi için böylesine önem arz eden bir yapıyla ilgili verilecek olan kararlar aşamasında, başvurulması gereken ana disiplinler mimarlık ve sanat tarihidir. Söz konusu yapı, 15 asırlık bir tarihe sahiptir, yapıyla ilgili alınan her bir karar aşamasında, bu gerçek göz ardı edilmemelidir. Ayasofya'da yapılan ve yapılması planlanan her bir yenilik ve onarım, konunun uzmanlarının bulunduğu bilim kurulu tarafından ele alınarak gerçekleşmelidir.
Yapı üzerinde gerçekleşmesi planlanan değişimlerin odağında üç etken bulunmalıdır; işlev, sağlamlık ve estetik.
Bir mimari eseri işlevli kılan durum, içinde bulunulan dönemin ihtiyacını karşılamasıdır. II. Mehmed'in İstanbul'u ele geçirmesiyle birlikte Ayasofya Kilisesi'ni camiye dönüştürülmesinin en temel iki sebebinden biri, artık o topraklarda hakimiyetini sürdürecek olan Müslüman halkın ibadetini yerine getirebilmesi konusunda oluşan ihtiyaç; diğeri, başkentin merkezinde bu kadar büyük bir kilisenin varlığının, devletin imajına vereceği zarardı.
Bu durumda, Ayasofya'nın cami olarak hizmete açılması, günümüz koşullarında bir ihtiyaç mıdır? Asıl sorulması gereken soru budur. 2019 yılında İstanbul'da en çok ziyaret edilen yapının Ayasofya olması tesadüf değildir. İçinde bulunduğumuz çağın getirdiği koşullarla birlikte Ayasofya'nın müze ihtiyacını karşıladığı evrensel olarak kabul edilmesi gereken bir gerçektir.
Sağlam olmayan bir yapı güncel kalamaz, dolayısıyla işlevli de olamaz. Ayasofya'nın ibadete açılması durumunda, meydana getirilmesi planlanan değişikliklerin yapıya vereceği zararın göz ardı edilmesi, yapının yok olma sürecini hızlandıracaktır. Bu süreçte meydana gelecek geri dönüşü olmayan hasarların, yapıyı bir noktada kullanılamaz hale getirebileceği unutulmamalıdır.
Ayasofya'nın içinde bulunan ve Ayasofya'yı Ayasofya yapan süslemelerin, yapının ''özgün haline'' dönüştürülme gerekliliği sebebiyle kapatılma fikri kabul edilebilir değildir. Ayasofya özgün haliyle bir Ortaçağ yapısıdır ve bu dönemin mimarlık anlayışına, süsleme sanatlarına ait birçok özelliği bulunmaktadır. Ayasofya'yı bu denli özel kılan söz konusu süsleme ve özelliklerin sansüre uğrayacak olması ve bu yönde meydana gelecek değişiklikler doğrultusunda yapılacak müdahaleler, yapının sanatsal değerini azaltmak ve geri dönüşü olmayan hasarlar vermekten başka kayda değer bir durum meydana getirmez.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirası'nın Korunması'na dair sözleşmeye Türkiye 14 Nisan 1982'de imza atmıştır. Yapı, sözleşmeye imza atıldığı dönemindeki haliyle korunmalıdır. Yapının kimliğiyle ilgili alınan kararlar anlamsız milliyetçilik duygularıyla ve siyasi menfaatler uğruna, objektiflikten ve profesyonellikten uzak bir bakış açısıyla değerlendirilemez. Ayasofya, korumamız ve yaşatmamız gereken kültürel bir mirastır. Sahip olduğu evrensel değer ile tüm insanlığı buluşturan bir müzedir ve öyle kalmalıdır.
Sinem Karakoyun
Yorumlar
Yorum Gönder